“insan saatler çabuk geçsin uyusunlar diyerek gece yarısını sabırsızlıkla bekler mi? biz bekliyoruz her akşam.”
çok yoruldum be oğlum. biliyorum yorulmaya hakkım yok ama beden yaşlanıyor, beyin kaldırmıyor. zaman hızla aleyhimize işliyor. ben yaşlanıyorum enerjim bitiyor, sabrım azalıyor, sen büyüyorsun, dertlerin de büyüyor. büyüyorsun ama ruhun bir bebek gibi saf be oğlum. benim koca bebeğim olacaksın. ama seni avutacak gücüm kalmayınca ne yapacağım onu düşünüyorum.
her akşam günün yorgunluğu, stresi, sana olan enerjimi bitiriyor. sana yetemiyorum. gitgide tükendiğimi hissediyorum. her geçen gün artarak. her sabah ise o gün biraz dinç kalkabilmişsem hala yapacak bir şeyler var diyerek umut dolu, belki de yalandan bir avutmacayla güne başlıyorum.
ama öyle bir sabır sınavındayım ki nereye döneceğimi şaşırıyorum bazen. işlerimiz rutine binmiyor bir türlü. iki gün sakin geçse 3. gün yeni bir problem ortaya çıkıyor. kızım senin çığlıklarından rahatsız odasında kriz geçiriyor, o kendi dünyasında kalmaya çalışıyor. söyleyemediklerin sende kriz yaratıyor, biz sizleri anlamaya, yetişmeye çalışırken sinir hastalarına dönüşüyoruz, ikinize birden yetişemiyoruz.
insan saatler çabuk geçsin uyusunlar diyerek gece yarısını sabırsızlıkla bekler mi? biz bekliyoruz her akşam.
gücüm azaldı iyice, bugün seni yolun kenarında zor yakaladım. amaçsızca koşuyorsun, hep tetikteyim. ilaçlarını zor veriyoruz. eve girmek istemiyorsun. dışarı senin için tehlikelerle dolu. elini bırakamıyorum. tek başımayım oğlum sana sunabileceğim imkanım bu kadar. elinden tutup gezdirmek. bakışların hep bana bir şeyler anlatmak ister gibi, beni anla ne olur diyerek bakıyor.
bir gün seni anlamak ümidiyle yaşıyorum.