“ebeveynliğin çöküşü” okuma notları
ebeveynliğin çöküşü, ismi dışında kapak yazısı ile de vurdu beni: çocuklarımıza yetişkin bireyler gibi davranmanın sakıncaları! (velilerine yıllardır “siz onun arkadaşı değilsiniz, annesisiniz/babasısınız diyen bir öğretmeni etkilemesi normal.)
hemen alıp okumam gerektiğini düşündüm çünkü her b.ku çocuğa sorma, modern ebeveynliğin en popüler davranışlarından (ve çıkmazlarından) biri haline geldi. zira artık anne babalar ikinci çocuğu yapma kararını bile 6 yaşındaki oğulları berkecan’a bırakma eğilimindeler.
“her b.ku çocuğa sorma, her kararı çocuğa aldırma” saçmalığının geri planında, hepimizin çevresinde bir düzine kadar bulunan “bi tık daha bilinçli ebeveyn”lerin etkisi büyük. onların ulaştığı bu yeni bilinç seviyesinin kaynağı da belli: sosyal medya fenomeni annişkolar, babişkolar. onlardan duyup, görüp, okuyup gelip size kendi çocuğunuzla ilgili “öyle olmaz böyle olur” diye ahkam kesiyorlar.
neyse! konumuz onlar değil. bu yazıda, bu kitapla ilgili önemli olduğunu düşündüğüm bölümleri okuyacaksınız. kitabı yavaş yavaş, sindire sindire okuyorum ve okudukça bu yazıyı güncelleyeceğim. takipte kalın…
Ebeveyn otoritesinin kaybıyla ilgili tartışmamızda daha ileri gitmeden önce, “ebeveyn otoritesi” ile ne demek istediğimiz konusunda hemfikir olduğumuzdan emin olmalıyım. Ebeveynlerle konuşunca birçok kişinin “ebeveyn otoritesi” ile “ebeveyn disiplini”ni karıştırdığını fark ettim. Ebeveyn otoritesinin tamamen zorlayıcı disiplinle ilgili olduğunu düşünüyorlar. Aslında, ebeveyn otoritesi öncelikle bir değer ölçeğidir. Güçlü ebeveyn otoritesi, ebeveynin akranlardan daha çok önemsenmesi anlamına gelir. Günümüz kültüründe akranlar ebeveynlerden daha önemlidir.
Ebeveyn otoritesinin çok önemli yararları vardır. Ebeveynler yaşıtlardan daha çok önemsendiklerinde, anlamlı bir şekilde doğruyu ve yanlışı öğretebilirler. Yaşıtlarla bağlarından çok, aile içindeki bağları önceleyebilirler. Kendi çocukları ile diğer yetişkinler arasında daha iyi ilişkiler geliştirebilirler. Bir fotoğrafın Instagram veya Facebook’ta kaç “beğeni” aldığına değil, çocukların gerçek doğasına dayalı olarak, onların daha sağlam ve daha özgün bir benlik duygusu geliştirmesine yardımcı olabilirler. Müzikte, sanatta ve kişinin kendi kişiliğinde daha yüksek ve daha iyi şeylere duyulan arzuyu aşılayarak arzuları eğitebilirler.
… Çocuk ebeveynin ağzının içine bakmayı, ebeveyn tarafından talimat almayı, aslında ebeveynden komut almayı bekliyor. Bunun yerine ebeveyn çocuğa hizmet ederse bu ilişki doğal dengesinden sapıyor. Çocuğunuzun sevgisini hiç kazanamayabilir, ne kadar denerseniz deneyin maalesef başarısız olabilirsiniz. Son çeyrek yüzyılda kendi muayenehanemde tam olarak bu dinamik yapıyı en az yüz kez gördüm. Çocuğun isteklerini ilk sıraya koyan ebeveyn, çocuğun sevgisini değil, yalnızca aşağılamasını kazanabilir.
Ancak öncelikle çocuğunuzun sevgisini kazanmakla ilgilenmiyor da bunun yerine paylaşmaya çalıştığınız kültürün çerçevesi içinde ebeveyn olarak görevlerinize odaklanıyor, çocuğunuza doğruyu ve yanlışı öğretmek ve sorumluluk sahibi bir erkek ya da kadın, bir beyefendi ya da bir hanımefendi olmanın ne anlama geldiğini anlatıyorsanız, o zaman çocuğunuzun sizi sevdiğini ve size saygı duyduğunu göreceksiniz. Sevgiyi, aramadığınız zaman bulacaksınız.
Trent sekiz yaşında. Ofisime gelmiş, mutlu bir çocuk. Daffy Duck kuklamı başımın üzerinde sallayıp Daffy Duck sesimi kullandığım zaman kıkırdıyor. Ama ailesi bana Trent’in istediği yapılmazsa ya da bir şeyler ters giderse öfke nöbetleri geçirdiğini söylüyor. Annesi, “Tamamen çıldırıyor,” diyor, “çığlıklar atıyor. Ağlıyor. Eşyaları fırlatıyor. Ama beş dakika sonra tekrar gülüyor.” Ben daha bir şey diyemeden anne devam ediyor, “İnternete girdim, araştırdım ve onun bipolar olabileceğini düşünüyorum. Hızlı döngülü.”
“Hmm,” diyorum bilgece başımı sallayarak.
Kapsamlı bir değerlendirmeden sonra, Trent’in hızlı döngülü ya da başka türlü bir bipolar bozukluğu olmadığı anlaşılıyor. Trent’in ruh hali değişimleri var. Yolunu bulamayınca çıldırıyor. Bu, sekiz yaşındaki bir çocuk için normal. Ancak ebeveynleri, davranışlarına rehberlik etme veya patlamalarına uygun tepkiyi verme konusunda çaresiz görünüyor. Endişelenmeye başlıyorum, “Bu duruma ilacın kâr etmeyeceği haberini bu anneye nasıl verebilirim?”
Şimdi düzenli bir şekilde, Trent’in annesi gibi ebeveynlerle, yani küçük çocuklarının hızlı döngülü bipolar bozukluğu olup olmadığını veya kötü davranışlarının başka bir nöropsikiyatrik açıklaması olup olmadığını merak eden ebeveynlerle karşılaşıyorum. Bu ebeveynlere, sekiz yaşındaki bir çocuğun yarım saat içinde farklı ruh halleri arasında geçiş yapmasının normal olduğunu açıklıyorum. Bazen sadece beş dakikada bile. Bu, hızlı döngülü bipolar bozukluk değil. Bunun açıklaması çocuğun sekiz yaşında olması. Tekrar tekrar söylüyorum: Ebeveynin görevi, özdenetim öğretmektir. Neyin kabul edilebilir neyin kabul edilemez olduğunu açıklamaktır. Sınırları belirlemek ve sonuçları zorlamaktır.
Çocuklar otoriteye ihtiyaç duyarlar. Ailelerin, işlevlerini yerine getirebilmeleri için otoriteye ihtiyaçları vardır. Ancak ebeveynler otoriteden vazgeçtiğinde bir boşluk oluşur. Doğa ise boşluk kabul etmez. O boşluğa hemen elinde reçete koşanıyla bir doktor girivirir ya da çekilivirir. İlaçlar, çocuğun davranışlarını yönetme rolünü, yani ebeveynlerin üstlenmesi gereken rolü üstlenir.
Pek çok Amerikalı ebeveyn için, çocuğa kesin bir talimat vermekten ve kötü davranışlarının sonuçlarına maruz bırakmaktansa kurul onaylı bir doktor tarafından reçete edilen hapı vermek artık daha kolay. Çok yazık. Ve bana göre bu, Amerika Birleşik Devletleri’nde bu ilaçlardaki patlamayı tetikleyen başlıca faktörlerden biri.
Çocukların yaşıt arkadaşlara ihtiyacı vardır. Ebeveynlerle, yaşıt arkadaşlar yerine aileye öncelik vermenin önemi hakkında konuştuğum zaman kimi ebeveynler, “Ama çocukların kendi yaşlarında arkadaşlara ihtiyacı yok mu?” diye cevap verirler. Elbette vardır. Tam da burada finansçılardan bir ipucu kavram alalım: Çeşitlendirmek. Çocuğunuzun tüm arkadaşları belirli bir ilgi alanını paylaşıyorsa bu sağlıklı değildir. Kızınız bir futbol yıldızıysa ve tüm arkadaşları futbol oynuyorsa, dizinden ciddi bir sakatlık geçirip üç ay, bir yıl ya da sonsuza kadar sahalardan ayrı kalırsa ne olur? Neredeyse tüm arkadaşları tarafından böyle terk edilmiş bir kız gördüm. Futbol dışında yeni bir kimlik bulmak için mücadele ediyordu. Ailesi onu belki kilisede, sinagogda ya da camide, belki harada (bu kız ata biniyordu), hatta sokakta faaliyetlerini çeşitlendirmeye teşvik etseydi futboldan uzak kaldığında hayatı bu kadar zindana dönmeyecekti.
Bugün Amerikalı ebeveynler beyin temelli açıklamalara açlar. Birçok Amerikalı ebeveyn, çocukları iyi bir gece uykusu çekebilsin diye çocuklarının yatak odasından cep telefonunu ve dizüstü bilgisayarını çıkarmak yerine, uyku yoksunluğunu telafi etmek için çocuklarına Adderall, Concerta, Vyvanse veya Metadate gibi güçlü uyarıcılar veriyor. Genellikle çocuklarının dikkatlerini toparlayamamalarından sorumlu olan temel problemin DEHB değil, uyku yoksunluğu olduğunun farkında değiller. Benzer şekilde, birçok Amerikalı ebeveyn, çocuklarının yaramaz ve/veya saygısız olduğunu kabul etmek yerine bir doktorun beyin kimyasındaki bir dengesizliği teşhis etmesini ve Risperdal, Seroquel, Adderall veya Concerta yazmasını tercih ediyor.
Çocuklara başka yerlerde her zaman daha iyi muamele yapıldığını söylemiyorum. Avustralya’da, Yeni Zelanda’da ve Birleşik Krallık’ta, sessiz oturmaları gerekirken zıplayan ve rahatsız edici sesler çıkaran pek çok çocuk gördüm. Ancak oralarda öğretmenler çocuğu psikiyatrik değerlendirmeye sevk etmiyor. Bunun yerine, tipik olarak kendi otoritesine bir Amerikalı öğretmenden çok daha fazla güvenen öğretmen, kararlı bir sesle çocuğa bu saçmalıktan usandığını, teşekkür ettiğini ve artık durma zamanının geldiğini söylüyor.
8-10 yaşlarında yaramazlık yapan bir çocuk düşünün. Öğretmenlere karşı geliyor. Kasıtlı olarak kinci ve intikamcı. Söz dinlemiyor. Özdenetimi çok az veya hiç yok gibi görünüyor. Otuz yıl önce, hatta belki yirmi yıl önce okul danışmanı ya da müdür veliye muhtemelen şöyle derdi: “Oğlunuz saygısız. Çok kaba. Kendini kontrol edemiyor. Bu okulda kalacaksa ona temel medeni davranış kurallarını öğretmelisiniz.” Bugün bir Amerikalı okul danışmanının veya yöneticisinin bir ebeveynle bu kadar açıksözlü konuşması pek mümkün değildir. Bunun yerine, danışman veya yönetici doktor veya psikolog ile konsültasyon önerecektir. Ve doktor veya psikolog okuldan gelen raporlara bakarak Karşı Gelme Bozukluğu, Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu veya Pediatrik Bipolar Bozukluktan bahsedecektir.
“Oğlunuz saygısız,” demekle, “Oğlunuz psikiyatrik bozukluk belirtileri taşıyor,” demek arasında ne fark vardır? Büyük fark vardır. “Oğlunuz saygısız,” dediğimde sorumluluk siz ebeveynlere ve çocuğunuza aittir. Bu sorumlulukla birlikte sorunla ilgili bir şeyler yapma otoritesi de gelir. Ama, “Oğlunuz psikiyatrik bozukluk belirtileri gösteriyor,” dediğim zaman sorumluluk yükü ebeveyn ve çocuktan, reçete yazan hekime ve çok gelişkin tıbbi/psikiyatrik/danışmanlık kompleksine geçer. Ebeveynlerden gelen mantıklı bir sonraki soru, “Davranışını değiştirmek için ne yapmalıyız?” olmalıdır. Ama bunun yerine sorulan, “İlaç almaya başlamalı mı?” sorusudur.
Çocuğunuza, gerçekten sahip olmadığı bir psikiyatrik durum için ihtiyacı olmayan bir ilaç yazılması riskini somut olarak en aza indirmek için ne yapabilirsiniz?
Öneri #1: Gerektiğinde direktif verin. Rica etmeyin. Sorudan kaçının. “Sence oyun alanından ayrılmanın zamanı gelmedi mi?” demek yerine, “Eve gitme zamanı,” deyin. “Bezelyenden bir lokma alıp tadına bakmaz mısın?” demek yerine, “Lütfen bezelyeni ye,” deyin. Soru işareti otoritenizi sarsar. Bazı ebeveynlerin çocuklarıyla soru işaretleri olmadan konuşmakta yaşadıkları zorluğa hayret ediyorum.
Öneri #2: Akşam yemeğini çocuklarınızla yiyin. Yemek sırasında cep telefonuna, arka planda televizyona izin vermeyin.
Her öğün önemlidir. Kentsel ve kırsal, varlıklı ve düşük gelirli çok çeşitli ortamlardan 26.078 Kanadalı ergenle yapılan yeni bir ankette araştırmacılar her çocuğa, “Son yedi gün içinde bir ebeveyninizle kaç gün yemek yediniz?” diye sordu. Ebeveynleriyle daha fazla yemek yiyen çocukların üzüntü, endişe veya yalnızlık gibi “içsel sorunlar” yaşama olasılıklarının daha düşük olduğu saptandı. Kavga etme, okulu asma, hırsızlık gibi “dışsal sorunları” yaşama olasılıkları da daha düşüktü. Başkalarına yardım etme ve kendi hayatlarından memnun olma olasılıkları daha yüksekti.
Çocuğunuz büyüdükçe açıklama yapmak daha makul olabilir. Altı yaşındaki çocuğunuz doktorun muayenehanesindeyken çocuğunuza doktorun isteklerini yerine getirmesini söyleyin. “Çünkü ben senin annenim, bu yüzden,” deyin. Ancak çocuğunuz on beş yaşına geldiğinde, karar verme sürecinizle ilgili bir açıklama yapmanız daha mantıklı olabilir. On beş yaşındaki çocuğunuza ailenin gelecek hafta kayak tatiline gideceğini söylediğinizde, on beş yaşındaki çocuk hafta sonunu bir arkadaşıyla geçirmeyi tercih ettiğini söylerse aile etkinliklerinin arkadaşlarla yapılan etkinliklerden daha öncelikli olduğunu açıklayın. Onu ikna edemeyebilirsiniz ama amaç bu değildir. Pazarlık yapmıyorsunuz; açıklıyorsunuz. Amaç, çocuğunuzun, fikir ayrılığını formüle etmesine ve soğukkanlılığını kaybetmeden pozisyonunu ifade etmesine yardımcı olmaktır. Ve bunu yapmasının tek yolu pratik yapmaktır. Bir ergene açıklama yapmak mantıklıdır. Ancak açıklamanızın müzakereye kaymasına izin vermeyin.
Benim değerlendirmeme göre, hem Aaron’ın hem de Julia’nın kırılganlığının bir nedeni de zayıf ebeveyn-çocuk ilişkisidir(*). Aaron ve Julia size ailelerini sevdiklerini söyleyeceklerdir. Ancak ebeveynlerinin ne düşündüğünü gerçekten umursamazlar. Ya da daha doğrusu Aaron, ebeveynlerinin ne düşündüğünden çok akranlarının ne düşündüğüyle ilgileniyor. Julia, ebeveynlerinin ne düşündüğünden çok, şişirilmiş benliğiyle ilgileniyor. Çocuklar, en azından çocukluk ve ergenlik boyunca ilk değer ölçekleri olarak ebeveynlerinin fikirlerine değer vermelidir. (Elbette bu kural, ebeveynler beceriksiz veya patolojik ise ya da her açıdan noksan ise uygulanamaz. Ben bu kitapta, sizin ilgili ve önemseyen bir ebeveyn olduğunuz varsayımıyla konuşuyorum. Bu varsayım geçerli değilse bu kitap size göre değildir.)
(* Bu bölümden hemen önce yazar Aaron’ın basketbol antrenmanına ikinci kez bile gitmek istemeyip bilgisayar oyunlarıyla vakit geçirmeye devam etmesinden, Julia’nın da kendini çok başarılı görürken fizik dersinden aldığı tek bir kötü puanla darmadağın olmasından söz ediyor.)
Ebeveynler öncelikli olmazsa çocuklar kırılganlaşır. Nedeni şu: İyi bir ebeveyn-çocuk ilişkisi sağlam ve koşulsuzdur. Kızım bana, “Senden nefret ediyorum!” diye bağırabilir ama bu patlamasının ilişkimizi değiştirmeyeceğini bilirdi. Karım ve ben, böyle bir patlama yaşarsa bazı olanaklarını bir haftalığına askıya alma kararı alabilirdik ama o ikimizin de onu hâlâ sevdiğimizi bilirdi. Bu değişmeyecek ve o bunu biliyor.
Akran ilişkileri, aksine, doğası gereği kırılgandır. Emily ve Melissa en iyi arkadaşlar olabilir ancak ikisi de ters bir sözün, ilişkiyi tamir edilemeyecek şekilde bozabileceğini bilir. Emily’nin, kısa mesajlarını her beş dakikada bir çılgınca kontrol etmesinin bir nedeni de budur. Melissa bir mesaj gönderir ve Emily hemen yanıt vermezse Emily, Melissa’nın, bu sessizliğini sevgisizlik olarak yanlış yorumlamasından korkar. Akran ilişkilerinde her şey muhtemel ve koşulludur.
Kişiliğin beş boyutu Sorumluluk, Açıklık, Dışadönüklük, Uyumluluk ve Duygusal Dengedir. Bu boyutların her birinin birden fazla alt özelliği vardır. Örneğin, Sorumlulukla ilişkili özellikler arasında özdenetim, dürüstlük ve azim sayılabilir. Bunlar herkeste yüzde 100 görülmez. Bir örnek vermek gerekirse, özdenetim ve dürüstlük sergileyen ancak azim göstermeyen insanlar bulabilirsiniz. Bununla birlikte, insan kişiliğinin bu beş faktörlü modeli, nicel psikolojik araştırmalarda bir çığır açmıştır. Modern bir araştırmacı için kişilik özellikleri ve sonuçları arasındaki korelasyonları araştırmak ve bu sonuçları IQ, hane geliri, ırk ve etnik köken gibi diğer faktörlerden ayırmak artık oldukça kolaydır.
Bu korelasyonlar yıllar ve onyıllar boyunca incelendiğinde -1980’de on yaşındaki bir çocuğun sahip olduğu bir özelliğin, bireyi 2008’de otuz sekiz yaşında sağlık ve servet açısından nasıl etkilediğini düşündüğümüzde- istatistiksel korelasyondan nedensel çıkarıma geçmeye başlayabiliriz. Asıl önemli olan’ın ne olduğu konusunda ayağı yere basan şeyler söyleyebiliriz. Artık şu soruyu yanıtlamaya başlayabiliriz: Çocuklarımızdan iyi sonuçlar alma olasılığımızı artırmak için ebeveynler olarak ne yapmalıyız?
Bu beş kişilik özelliği içinden hem mutluluk hem servet hem de yaşam tatminiyle en çok ilişkili bulunanın hangisi olduğunu merak ediyor olmalısınız. Sadece bir tanesi: Sorumluluk. Araştırmacılar zekâ, ırk, etnik köken ve eğitime göre sonuçlarda ayarlama yaptıktan sonra bile daha Sorumlu bireylerin daha fazla para kazandığı ve daha fazla tasarruf ettiğini saptadı. Daha Sorumlu bireyler, Sorumluluğu daha düşük bireylerden önemli ölçüde daha mutlu ve hayatlarından önemli ölçüde daha memnun çıktılar. Diğer araştırmalarda Sorumluluğun daha sağlıklı ve daha uzun bir yaşam demek olduğu da gösterildi. Araştırmalara göre daha Sorumlu kişilerin obez olma olasılığı daha düşüktür. Alzheimer hastalığına yakalanma olasılıkları daha düşüktür. Daha uzun ve daha mutlu hayatlar yaşama olasılıkları daha yüksektir ve yukarıda belirtildiği gibi, hayatlarından daha memnun olma olasılıkları da daha yüksektir.
Sekiz yaşındaki bir çocuğun özdenetim geliştirmesine nasıl yardımcı olursunuz? “Sebzeni yemeden tatlı yok,” dersiniz.
Bir gencin özdenetim geliştirmesine nasıl yardımcı olursunuz? “Ödevini yapıncaya kadar televizyon, internet ya da video oyunu yok,” dersiniz.
Kendi muayenehanemde, bir çocuğun birkaç hafta içinde ilaçsız, dürtüsel ve kontrolden çıkmış bir durumdan kendi kendini kontrol eder hale geldiğine bizzat şahit oldum. Ebeveynlerin tek yapması gereken, özdenetim geliştiren basit bir programı ciddiyetle uygulamaktır. Bunu nasıl yapacağınızı zaten biliyorsunuz: Oyuncaklarını oynadıktan sonra kaldır. Ev işlerini bitirinceye kadar cep telefonu kullanmak yok.
Size bir ipucu vereyim. Daha otoriter bir ebeveyn olmak istiyor, çocuğunuzun dürüst ve özdenetimli olması konusunda ısrar ediyorsanız çocuğunuzu karşınıza alın ve bunu söyleyin. Her evin, çoğu üstü kapalı, konuşulmayan kuralları vardır. Alışkanlık haline gelen şeylerdir bunlar. Kuralları değiştirecekseniz çocuğunuza ne yaptığınızı ve nedenini söyleyin. Açıkça “Bugünden Sonra İşler Değişiyor” diyen ve çocukları, “Hayatımı mahvediyorsunuz, sizden nefret ediyorum!” diye bağırdığında yılmayan ebeveynler değişimin ne kadar dramatik olduğuna şaşıracaklardır. Tabii bir günde olacak değildir. Bir haftada da değil. Ancak altı hafta boyunca kuralları kararlı bir şekilde uygularsanız çocuğunuz daha mutlu olacak, size ve diğer yetişkinlere daha saygılı davranacaktır. Her iki taraf da hayattan daha çok keyif alacaktır.
Sorumluluk duygusu çocuğunuzun bir parçası değildir. Doğuştan verilmez. Sizin oluşturabileceğiniz bir şeydir. Değiştirebileceğiniz de bir şeydir.
Özdenetim için geçerli olan, dürüstlük, duyarlılık ve çalışkanlık gibi, Sorumluluğun diğer önemli yönleri için de geçerlidir. Kaçınılmaz bir gerçek vardır: Örnek olarak öğretmelisiniz. Gece yarısından sonra uyanık kalıp televizyon izlemeye devam ederseniz veya internette gezinirseniz çocuğunuzun özdenetim geliştirmesini bekleyemezsiniz. Sözünüzü tutmazsanız çocuğunuzun duyarlı olmasını bekleyemezsiniz. Ve kendiniz her şeyin kolayına kaçarsanız çocuğunuzun çalışkan olmasını bekleyemezsiniz.
Vaaz vererek erdem öğretemezsiniz. Erdemli davranışı zorunlu kılarak erdem öğretirsiniz, böylece erdemli davranış bir alışkanlık haline gelir.
Amerikalı ebeveynler arasında, bir eylemin yapılması istenmeden önce bunun doğru olduğuna çocukların inandırılmaları veya ikna edilmeleri gerektiğine dair yaygın bir görüş vardır. Bu varsayıma göre, çocukların erdemli davranmasını istiyorsanız önce çocuğunuzu erdemli davranışın önemine ikna etmelisiniz. Bu mantıklı geliyor. Yetişkinlerden bahsediyor olsaydık bazı durumlarda bir anlamı olabilirdi.
Ancak yetişkinler için bile nedensellik okunun diğer yönü gösterdiğine dair güçlü kanıtlar var. Erdemli davranmak, kural olarak insanları daha erdemli olmaya sevk eder. Eğer çocukları daha erdemli davranmaya zorlarsanız onlar da daha erdemli olacaklardır.
… araştırmalar, oğlunuza veya kızınıza çocukluk ve ergenlik boyunca iyi davranış ve özdenetim alışkanlıklarını aşılarsanız, çocuğunuzun evden ayrıldıktan sonra da doğru olanı yapmaya devam etme olasılığını artırdığınızı kuvvetle ortaya koymaktadır. Tersine, ebeveynlerin, çocukları hemen hemen her istediklerini yapma konusunda özgür bırakmaları gerektiği şeklindeki 21. yüzyıl Amerikan fikrine kapılırsanız oğlunuz gece saatlerini pornografi ile mastürbasyon yaparak geçiriyor (ki bu Amerikan erkek çocukları için çok yaygın hale gelmiştir) ve yetişkin olduklarında alkolle, uyuşturucu kullanımıyla, kaygı ve depresyon sorunlarıyla başlarının belaya girmesi daha olasıdır.
1990’ların başında, Amerika Birleşik Devletleri’nden araştırmacılar, Birleşik Devletler’in her yerinden gelen kentsel ve kırsal, Asyalı, Siyah, Latin ve Beyaz, varlıklı ve düşük gelirli, Doğulu ve Batılı, Ortabatılı ve Güneyli vb. 20 binden fazla Amerikalı çocuk üzerinde uzun soluklu bir araştırma başlattı. Çocukların çoğunun 12 ila 14 yaşlarında olduğu 1994 yılından 2008 yılına kadar, gençler hakkında periyodik olarak veriler topladılar. Bu verileri analiz eden araştırmacılar, otoriter ebeveynlerin çocuklarının daha az otoriter ebeveynlerin çocuklarına kıyasla okulda daha başarılı olduklarını; sadece gençliğin ilk yıllarında değil, yirmili yaşlarında da sarhoş olma oranlarının daha düşük olduğunu ve güvenli olmayan cinsel aktivitelerde bulunma oranlarının daha düşük olduğunu saptadılar. Genç yetişkinlikte daha sağlıklı, daha mutlu ve romantik ilişkiler kurdular. Irk, etnik köken ve hane geliri gibi demografik değişkenlerden arındırıldıktan sonra bile yetişkinler olarak daha sağlıklı bebeklere sahip oldular.