okul öncesi eğitiminde sadece ana sınıfı süreci yeterli olur mu?
(instagram sayfamda özel mesaj olarak gelen bir soruyla ilgili düşüncelerimi post olarak paylaşmıştım. düzenleyerek buraya da ekledim.)
bu söz konusu çocuğun geçmiş yaşantısına bağlı olarak değişebilecek bir durum aslında.
okulun (kreş, ana sınıfı, ilkokul fark etmez) en temel işlevlerinden biri akran etkileşimi. bu etkileşim ne kadar erken başlar ve ne kadar çok olursa çocuk da ilkokulda sınıfa, kurallara, işleyişe, arkadaşlarına, öğretmenine vs uyum sağlamada o kadar az zorluk yaşar. (hiç yaşamayanına, sanki o hep oradaymış da okulu sonradan yapmışlar gibi davrananına da denk geldim:)
erken dönemde sosyalleşmenin dolaylı olarak özgüvene de katkısı var. şöyle ki:
çocuk küçük yaşlardan itibaren topluma karışınca, topluluk içinde tüm bakışların ona yöneldiği durumları ve o anlarda eylemde bulunmayı okula başlayıncaya kadar normalleştirmiş oluyor. bu durum normalleşince ilkokulda derste söz alıp fikrini belirtmesi, ben yaparım öğretmenim demesi, arkadaşının herhangi bir düşüncesine itiraz edip bunu yüksek sesle dile getirmesi, hatta yeri geldiğinde öğretmenine itiraz etmesi daha kolay oluyor. bu durumlar da çocuğun benlik algısına çok olumlu yansıyor.
şunu eklemeliyim, sadece bir yıl ana sınıfına gitmiş çocuklar da adapte oluyorlar ilkokula. burada da adaptasyonu zorlaştıran, çocuğun ana sınıfına gelinceye kadarki yaşantısı. eğer çocuk 2 yaşlarından itibaren topluma karışmaya başlamışsa (topluma karışma dediğim de markete gitme, komşularla iletişim, parkta diğer çocuklarla bir araya gelme vs) ana sınıfına bir yıl da devam etse bu ilkokula uyum sağlamada bir engel teşkil etmiyor. ana sınıfına kadar sosyal ilişki deneyimi yaşamamış ya da sınırlı kalmış, evde aile ile bile doğru düzgün iletişim kurmamış/kurmasına fırsat verilmemiş, fazlaca tv/tablet izlemiş çocuklar ilkokulda başlangıçta zorlanıyorlar. bu çocuklara bir yıl ana sınıfı yetmeyebiliyor.
özetle, çocuğunuzun sizinle olan güven temelli ilişkisini zedelemeyecekse, onu almaya vaktinde gidebilecekseniz (çocuğa annem/babam beni unuttu kaygısı yaşatmayacaksanız), güvenebileceğiniz bir kurum bulduysanız çocuklarınızı bir okula göndermenizden yanayım.
(önemli not: benim için sosyal beceri > diğer her şey. yukarıdaki satırları bu bakış açısıyla yazdım.)
Çocuklarda en önem verdiğim şey sosyalleşme ancak bunu dümdüz bir anasinifinda yapmak mümkün değil. Artık masaya yatırmamız gereken önemli durumlar var bence. Mesela eğitimcilerin sosyallesmeye hiç önem vermemesi. Sınıfta herkesin malzemesi var, paylaşım yok. Herkes aynı anda ve her gün aynı ekiple aynı işleri yapıyor. Bu ne kadar sosyallestirir? Çocuk bir yıl boyunca karşı cinsten tek çocukla konuşmuyor ve bu durum onlenemiyor. Sadece anasifinda olmak yetiyor belki ama ancak zaten geldiğinde sosyal olan çocuğun daha sosyal olması için yetiyor. İçe kapanık çocuk öylece kalıyor köşede ilgileri kesfedilmiyor. Diğer bir sorun çok iyi bir anasınıfından çıkıp ilkokulda 40 kişilik sınıflarda çok parlak çocuklar da yitip gidiyor. Çocuğun yaparak öğrendiği şeyler sadece artık bir kağıda bir boyaya düşüyor. Bahçe kullanmak hiç yok zaten. Ödev ise gırla çocuk bikana kadar veriliyor. Benim fikrim de bu şekilde Veysel hocam 🙂
hocam her kelimesine katılıyorum yazdıklarınızın. tek mesele sosyalleşme olsa, park benzeri yerler de yeter de artar bile. aslında okulun en öne çıkan (ya da çıkması gereken) yönü, sosyal becerisi zayıf, okul süreci başlayana kadarki yaşantısını ev gibi aşırı steril bir ortamlarda geçirmiş çocukların sosyal becerilerini geliştirmek, onları ileriki yıllarındaki görece daha zor toplumsal yaşamlarına hazırlamak. bu süreçte de çocukları kendi hallerine bırakamayız. daha doğrusu, sosyalleşme süreçlerinde bir çocuğu başka bir çocuğun eline bırakamayız öylece. çocuklar birbirlerine karşı çok acımasız olabilirler. bu da, özellikle becerisi yetersiz, sessiz, içe kapanık çocukları toplumsal yaşam konusunda çok daha korkak yapabilir. (becerikli çocuk açısından da bu olumsuz bir durum. o da bu şekilde her ortamda borusunu öttürebileceği zannıyla ilkokul sürecine hazırlanmış oluyor.)
dolayısıyla bu süreçte öğretmen etkisi (hem davranış açısından hem de gerektiğinde sözel olarak) olmak zorunda. iyi bir denge tutturması gerekiyor. çekinik çocukların girişken çocukların gölgesinde kalmasını engellerken girişken çocukların da bu yönlerini öldürmeyecek bir tutum ve tavır sergilemesi gerekiyor. (materyal paylaşımı örneğiniz çok güzel. örneğin ben normalde ders materyalleri konusunda titizimdir. herkesin kendi silgisi, kalemi vs olacak. bu konuda çocukları uyarırım hep. ama çok asosyal, sosyal becerisi sıfıra yakın öğrencilerimi çoğu zaman uyarmam çünkü getirmediği bir eşyayı başkasından isteme sürecinde de sosyal yönünü geliştirir. sıra arkadaşından ister, o vermezse kalkar kendine yakın gördüğü arka sıralarda oturan başka bir arkadaşından ister. böyle bir çocuk açısından bu basit gibi görünen süreç bile çok önemli. getirmediği materyali ödünç alırken bile toplumsal yaşama hazırlanıyor o çocuk aslında.)
çocuk açısından sosyalleşme süreci bir bütün. evde, parkta, okulda, avm’de, lokantada ve gündelik yaşamında adımını attığı her yerde devam eden, hiç bitmeyen bir süreç. okul bu sürecin en önemli parçası. öğretmen okuldaki sosyalleşme sürecinin baş aktörlerinden biri (hatta en önemlisi). çocukların bu yönden gelişebilmesi için her şeyden önce öğretmenlerinin bu sürecin öneminin farkında olması lazım.
(bu arada bu siteye ilk yorum yazan kişi sizsiniz. bu benim içi çok önemli bir gelişme. çok teşekkür ederim size katkılarınız için:)