birinci sınıf sürecini en az hasarla atlatma rehberi
çocuğu birinci sınıfa başlayacak ailelerin nedense bu süreci gözlerinde büyütme, aşırı derecede kaygılanma ve bu kaygıyı çocuklarına yansıtıp onları da kaygılandırma gibi bir alışkanlıkları var. (işin kötü tarafı bu kaygı bulaşıcı. olumsuz deneyimlere sahip bir aileden başka ailelere de aktarılabiliyor.)
unutmamanız gereken en önemli nokta, sizden çocuğunuza yansıyan bu kaygıyı çocuğunuz (en azından okul açılıncaya kadar) sizden daha farklı, yani daha yoğun yaşayabiliyor. sizin kaygınız size pek bir zarar vermiyor belki de ama çocuğun ilk kez deneyimleyeceği bir konuda en yakınındaki kişiden yansıyan kaygısı onun öğrenme sürecini baltalayabiliyor. (ve çocuğunuz sizi kodlarınıza kadar çözmüş olduğu için bu kaygıyı saklamanız da pek kolay değil.)
(içinizi rahatlatacağım kısma geldik:)
ama bu o kadar da büyütülecek bir durum değil. zihinsel bir sorunu yoksa her çocuk okumayı öğrenir (sizinki de öğrenecek). kimisi ekim ayı bitmeden, kimisi mart ayında çözer bu işi ama bir şekilde çözer, okumaya başlar. bu süreçte çocuğunuz için yapacağınız en kötü şey kaygıya kapılmaktır. yapacağınız en güzel şey ise, öğretmene, çocuğunuza, kendinize ve sürecin kendisine (yani arkadaş ilişkilerine, öğretmenle ilişkisine, sınıf ortamının besleyiciliğine vs) güvenmektir. aşağıdaki maddelere dikkat edin ve kendinizi biraz “akış”a bırakın. hadi o zaman… ❤️
iletişim her şey değildir ama pek çok şeydir!
öğretmenle her daim iletişimde olun. yaptığınız görüşmelerde, tavrınız ve kullandığınız sözcüklerle çözüm odaklı olduğunuzu mutlaka belli edin. yaşanan aksiliklerde tavrınız “suçluyu aramak” olmasın. bu tavır, iletişiminizi aksatır. 1. sınıfta iletişim özellikle de herkesin birbirini tanımaya çalıştığı (velinin öğretmeni, öğretmenin öğrenciyi, öğrencinin öğretmeni vs) ilk aylarda diğer her şeyden önemlidir.
“hocam berke can’la ilgili görüşmek istiyorum sizinle!”
görüşün elbette ama görüşme için bir gün ve saat belirlediyseniz, bu gün ve saate uymaya özen gösterin. görüşmeye gidemeyecekseniz mutlaka haber verin. acil bir durum yoksa randevu almadan görüşmeye gitmeyin. ders aralarında öğretmenlerin toplantıları olabilir, başka görüşmeleri olabilir, en kötü ihtimalle dinleniyor olabilirler. öğretmen telefon numarasını sizinle paylaştıysa belli bir saatten sonra (çok acil bir durum yoksa) telefon etmemeye özen gösterin. tahmin edeceğiniz üzere hepimizin kendimize ve ailemize ayırdığımız bir zaman aralığı var. bu anlarda kimse rahatsız edilmek istemez.
“samet’in okumasına baksana bi oğlum, ne güzel okuyor, sen de onun gibi oku!”
“tamam babacım, onun gibi okuyayım” mı diyecek çocuk sizce? en iyi ihtimalle sadece yetersizlik hissi yaşayacak. (“en iyi ihtimalle” diyorum çünkü bonus olarak öfke, kıskançlık gibi şeylere de yol açabilir bu ebeveyn tavrı.) bu kıyaslama sürekli olursa yetersizlik hissi özgüven kaybına yol açabilir. özgüven kaybı “okumada başarısızım, matematiği de başaramam” şeklinde bir düşünceye dönüşebilir.
özetle, çocuğunuzu kimseyle kıyaslamayın, başka “başarılı” çocuklarda gördüğünüz davranışları çocuğunuzdan beklemeyin. bu tavrınızın akademik açıdan da davranış açısından da hiçbir katkısı olmayacak. (ben hiçbir çocuğun başkasıyla kıyaslanınca rokete dönüştüğünü görmedim, hep tam tersi oldu.) üzdüğünüz, üzüldüğünüz ve ilişkinizi yıprattığınızla kalacaksınız.
sadece okuma yazmaya takılıp kalmayın
okuma yazma öğrenmeyi önemsizleştirmiyorum. önemli, hatta çok önemli. ama bu süreçteki tek hedef okuma ve yazma öğretmek/öğrenmek değil. 1. sınıf sürecinin uzun vadede asıl amacı, çocuğu okur yazar yapmak, sorumluluk kazandırmak, sosyal açıdan ilişkilerini geliştirmek ve dolayısıyla içinde yaşadığı topluma onu hazırlamaktır. kısa vadeli amaca (okuma yazma öğrenmek) gereğinden fazla odaklanıp asıl amacı göz ardı etmeyin. zihinsel herhangi bir sorunu yoksa “her çocuk” okuma yazma öğrenir. sizin çocuğunuz da öğrenecek.
onun işlerini onun adına siz yapmayın
bir üst maddede sözünü ettiğim uzan vade amaçlardan biri sorumluluktu. bu konuda sizin okul sürecine verebileceğiniz en büyük destek, çocuğunuzu ilgilendiren işleri onun yapmasını sağlamaktır. geçmişten gelen bir alışkanlığı yoksa bu konuda çatışma yaşayabilirsiniz. ama bazı şeyleri artık yapıyor hale gelmesi “sorumluluk alma” ile ilgili olduğu için okul sürecine de büyük katkı sağlar.
burayı azıcık uzatıp “geçmişten gelen” kısmını biraz açayım. çocuklar elleri bir şeyleri kavramaya başlar başlamaz önlerine gelen her şeyi tutma eğiliminde olurlar. bu zamanla, biberonunu tutma, emziği ağzına götürme, düşünce kalkmaya çalışma, merdiven çıkma, yemeğini yeme, suyunu içme, suyunu doldurmaya çalışma, tuvalete oturma, poposunu silmeye çalışma şeklinde artarak devam eder. bu süreçte, çocuğunuza kendi yapabileceği işleri yaptırırsanız hem onu sorumluluk açısından ilerletmiş hem de girişimci ruhunu beslemiş olursunuz. bu, okul sürecinde de kendi işlerini yapabilmesinin önünü açar. ödev yapma, okul kıyafetlerini giyme, çantasını hazırlama, okulda tuvalet ihtiyacını giderebilme vs durumlarda kendinden emin bir şekilde kendi başına hareket edebilmesini sağlar.
o süreçte çocuğunuza “sen yapamazsın, yiyemezsin, içemezsin, çıkamazsın” diyerek müdahale etmişseniz bu kendi yapabileceği işlerde bile başkalarından medet ummasına yol açar. “başkalarından medet umma” döner dolaşır okul sürecinde ödev yapma, kıyafet giyme, çanta hazırlama gibi işlerinde sizden yapmasını beklemeye dönüşür.
işte sözünü ettiğim “geçmişten gelen” ifadesi, 1 yaş civarlarından itibaren kendi işini kendi yapmasını kasteden bir ifade. böyle bir alışkanlığı yoksa ve 1. sınıfın başlarında kendi işlerini yapmasını beklerseniz bu talebinize itiraz sesleri yükselebilir, bu da çatışmanıza yol açabilir. böyle bir şey yaşadığınız takdirde ona yapması gereken işleri hatırlatmanız, o işleri kararlı ve istikrarlı bir şekilde onun adına “yapmamanız” gerekir.
okulda yaptıklarını anlatması için zorlamayın
1. sınıfla birlikte okul sürecine adım atmış oluyor çocuğunuz. (aslında “okul süreci” çocuğu kreşe ya da ana okuluna yazdırdığınızda başlıyor ama ebeveynler genellikle bu süreci ciddiye almıyorlar. okul öncesinin önemini ayrıca yazacağım.) siz de haliyle o gün okulda ne yaptığını, ne yediğini, yiyip yemediğini, arkadaşlarını falan merak ediyorsunuz. anlatmasını bekliyorsunuz ama anlatmıyor. anlatmıyorsa zorlamayın. onun açısından paylaşmaya değer bir olay yaşanmamış olabilir, onu mutlu eden ya da üzen bir olay yaşanmışsa da anlattığı takdirde sizden duyması muhtemel sözleri (öğüt veren, yargılayan, suçlayan vb) duymak istemiyor olabilir.
bir de en önemli unsurlardan biri de yine ortak geçmiş yaşantınızdır. karşılıklı aktif iletişimin başladığı (yani onun konuştuğu sizin dinlediğiniz ya da sizin konuştuğunuz onun dinlediği) dönemlerden itibaren o bir şeyler anlatırken onu dinler gibi yapıp dinlememişseniz, o bir şeyler anlatırken ütü yapmış, marul yıkamış ya da telefon kurcalamışsanız (o an tüm dikkatinizle onda olmamışsanız) okul başladığındaki iletişim süreciniz beklediğiniz gibi olmayabilir, çünkü çocukta artık “nasıl olsa dinlemeyecek” algısı yerleşmiş olabilir sizinle ilgili. böyle gündelik bir konuşma yapabilmeniz için, bir sohbet geçmişinizin olması, küçük yaşlardan itibaren göz teması kurduğunuz diyaloğa dayalı bir ilişkiye sahip olmanız gerekir. bu yazdıklarımı “bunlar yoksa çocuğunuz size hiçbir şey anlatmaz” anlamına gelmiyor, aranızda bir “iletişim” oluşabilmesi için ona zaman tanımanız gerektiği anlamına geliyor.
ev rutinleriniz varsa aksatmayın, yoksa oluşturmaya çalışın
evdeki rutinler: yemek saati, ödev yapma süreci, uyku saati, uyku öncesi tuvalet, diş fırçalama, kitap okuma vs. çocuk dediğimiz varlık rutini sever (bazı şeyler zor gelse de, bazen tembellik etmek istese de rutini sever), çünkü rutin şeyler çocukta “güvendeyim” hissi oluşturur. (sadece çocukta değil, yetişkinlerde de aynı hissi oluşturur, bu hissi oluşturan en azından bir kişi tanıyorum:) rutinlerinizde karlılığınızı ve istikrarınızı koruyun. tüm bu yazdığım eylemler ve bunların yapılma süreci okul sürecini de direkt etkiler. sizin kararlı ve istikrarlı bir şekilde bunları sürdürmeniz çocuğunuza olumlu bir şekilde yansır (hem kişilik özelliği hem de gündelik davranış şekli olarak) ve onun da yapması gerekenleri aksatmamasını, düzenli bir şekilde yapmasını sağlar.
öğretmeni ya da okulu çekiştirecekseniz bunu çocuğun önünde yapmayın
evde ya da başka bir yerde kendi aranızda yaptığınız konuşmalarda okul, öğretmen ya da süreçle ilgili olumsuz sözler söylemeyin. bu, “akademik” hayatı yeni başlayan çocuğunuzun okuldan soğumasına, okula gitmek istememesine sebep olabilir. unutmayın, onun içinde bulunduğu, içinden geçtiği süreçlerle, muhatabı olduğu şeylerle ilgili yargısı olumlu ya da olumsuz şekilde değişmeye çok açık. onun önünde kullanacağınız olumsuz ifadeler olumlu duygularını olumsuza ya da zaten olumsuz olan duygularını gitmek istememesine sebep olacak kadar olumsuza dönüştürebilir. örneğin öğretmeniyle ilgili kullanacağınız birkaç olumsuz sözcük çocuğunuzun sınıfta onu dikkate almamasına, dinlememesine, ciddiye almamasına, dolayısıyla da öğretmenin otoritesinin sarsılmasına sebep olabilir. bu başlıklarla ilgili düşüncelerinizi söylemek, birileriyle paylaşmak istiyorsanız bunu lütfen çocuğun olmadığı ortam ve koşullarda yapın.
peşin hükümlü olmayın
yeni sınıf, yeni arkadaşlar, yeni öğretmen… çocuklar birbirlerini tam anlamıyla tanıyıncaya kadar, daha doğrusu, birbirlerinin nelerden hoşlanıp hoşlanmadığını anlayıncaya kadar aralarında birtakım sürtüşmeler, tartışmalar olabilir. böyle durumlarda olayın tarafı olan çocuklar (özellikle de bu tartışmada kaybeden tarafta olan çocuklar) yaşanan bu olayları ebeveynlerine yansıtırlar. ama çocuk oldukları için taraflı bir şekilde anlatırlar genellikle. (her zaman olmaz ama bazen durumu kendi lehlerine çevirmek için yalan da söyleyebilirler.) çocuğunuzun özellikle de arkadaşlarıyla yaşadığı olumsuz olaylarda peşin hükümlü davranıp hemen çocuğunuz lehine karar verip karşı taraf aleyhine konuşmayın ya da tavırlı bir şekilde “ben öğretmeninle konuşur hallederim” deyip telefona sarılmayın. böyle yapmanız hem öğretmenin gözünde antipatik bir duruma düşmenize yol açar hem de çocuğunuza gereksiz ve boş bir özgüven yükler. yapmanız gereken iki şey var: öncelikle çocuğunuza bu sorunu öğretmenine anlatmasını söylemek, ikinci olarak da -sorunun ortadan kalkmadığı durumlarda- öğretmenden randevu alıp olayın aslını astarını öğrenmek.
hevesi kursağında kalmasın
çocuklar okumayı sökmeye başladıkları sıralarda gördükleri her şeyi okumaya meyillidirler. çünkü etraflarında sürekli gördükleri garip şekiller, semboller anlam kazanmaya başlar okumayı öğrenmeleriyle birlikte. (bizim yeni bir telefon aldığımızda elimizden düşürmememiz, özelliklerini keşfetmeye çalışmamız gibi düşünün.) bu da, büyük bir hevesle, gördükleri her şeyi okumaya çalışmalarına sebep olur. gazete, dergi, araba arkası yazıları ama özellikle de çevrede gördükleri tabela yazıları çok ilgilerini çeker. böyle durumlarda tavsiyem, okuma motivasyonunu beslemek ve bu süreci sekteye uğratmamak adına, koşullar uygunsa ve bir güvenlik engeli yoksa okumayı tamamlamalarını beklemeniz olur. bekleyin okumaya gayret etsinler ve okusunlar. bu, “yapabiliyorum” hissini besleyeceği için gündelik yaşamındaki başka süreçlere de yansır zamanla. yani gayret edip birkaç kez gördüğü şeyleri okuyabildikten sonra örneğin yazısını güzelleştirebileceğine dair inancını da pekiştirir. demek istediğim bu.
hevesinin azalmasına şaşırmayın
çocuklar okuma sürecinin başlarında ödev yapma, okula gitme, tekrar okuması yapma vb. konularda “genellikle” daha isteklidirler. yeni ortam, yeni bir süreç, yeni arkadaşlar, yepyeni bilgiler, yeni bir lider figür (öğretmen) ve keşfedilecek bir yığın şey, oynanacak bir sürü oyun… bütün bunlar çocuğu inanılmaz motive eder. ama zaman ilerledikçe, ortam ve süreç sıradanlaştıkça, okumanın mantığını çözüp seri şekilde okumaya başladıkça çocukta “çok kolaymış, öğrendim işte” gevşekliği olabilir. bu, bir düzeye kadar çok normaldir ve endişelenilmesi gereken bir durum değildir. aslında çocuk duygularında ve bakış açısında bir bakıma “düzeltme”ye gider. (borsa-kripto tutkunları ne demek istediğimi iyi anladılar:) bu düzeltmeden sonra düşüş devam ediyorsa, gitmek istemiyorum’lar, okumak istemiyorum’lar artıyorsa bunu irdelemeniz yerinde olur. bu konuda sınıf öğretmeninden ya da danışman öğretmenden yardım istemeniz gerekebilir.
azıcık teknik bilgiye sahip olun
özellikle harf öğrenme sürecinin başlarında (a, n, e, t, i, l harf grubunda) evde yaptığınız hece okuma çalışmalarında, sessiz harfleri sonuna “e” sesi koymadan okumalısınız. “l” sesini “le” diye okursanız, çocuk, “le” hecesini “le-e” şeklinde okumaya ve yazmaya çalışabilir. bunun olmaması için “l” sesini “llllllllll” şeklinde önüne “e” sesi koymadan seslendirmeniz gerekir. “l” sesi sadece bir örnek. tüm sessiz harfleri o şekilde seslendirmelisiniz. “ve” değil “vvvvv”, “ze” değil “zzzzzzz” gibi…
süreci baltalamayın
1. sınıf, aile ve çocuk açısından çok önemli bir sınıf. hem harf öğrenme sürecinin aksamaması hem de çocuğun öğretmeni ve arkadaşlarıyla kurduğu bağın bozulmaması için özellikle ilk haftalarda bir tatil planı yapmayın. genişleteyim: çocuğun ilk haftalarda okuldan geri kalmasına, okula uzun süre gitmemesine yol açacak planlara girişmeyin. tatil, akraba ziyareti, şehir dışı gezisi gibi planları mümkünse (bir sağlık sorunu vs yoksa) erteleyin. çocuğun devam etmesi önemli çünkü devam etmemesi demek yeni öğrenilen şeyleri (diğer çocuklar öğreniyorken sizin çocuğunuzun) öğrenememesi, ders süreçlerinde o öğrenilen şeyler tekrar edilirken parmak kaldıramaması ve dolayısıyla “bilmiyorum, yapamıyorum” hissine kapılması demek olabilir. o sebeple devamlılık önemli, plan yapmayın, yaptıysanız -mümkünse- erteleyin.
çok ödevi iyi bir şey sanmayın
ödev her sınıfta, öğrenilen konunun çocuğu yormadan tekrar edilmesi için önemli. birinci sınıfta ödev günlük bir sayfayı geçmemeli (hadi bilemediniz iki sayfa). gün içinde öğrendiği şeyleri tekrar etmesi için fazlasıyla yeterli bir miktar bu. daha fazlası çocuğu yorar, gözünü korkutur, öğretmeni ve okulu onun gözünde antipatik hale getirir. (bakın “getirebilir” demedim, “getirir” dedim.) öğretmenin çok ödev vermesi de iyi bir öğretmen olduğu, bunu destekleyen okulun da çok iyi eğitim verdiği anlamlarına gelmez. bu konudaki kriteriniz “çok ödev=iyi öğretmen, iyi eğitim” olmasın lütfen. çok ödev veren bir öğretmen okulda öğretemediği şeyleri eve, aileye paslıyor olabilir. (öğretmenlerin de “ama aileler verdiğim ödevleri yeterli görmüyor” palavrasına sığınmamaları gerekiyor.)
sözünüzde durun
çocuğu okula servisle göndermek de özel araçla götürmek de bir seçenek. ama servisle gidiyorsa ve ara sıra onu okuldan siz alacaksanız, söz verdiğiniz saatte okulda olmaya gayret gösterin. geç kalacaksanız da, çocuğunuzun bundan haberdar olmasını sağlayın. bunu özellikle vurgulamamın sebebi, yeni dahil olduğu koşullarda kaygı düzeyinin artmasına engel olmak. yani yeni bir ortam, yeni arkadaşlar, hele de yeni bir okul söz konusuysa (yani okul değiştirip de 1. sınıfa başlamışsa) çocuk en yakınındaki kişilerin onu umursamadığı zannına kapılıp da kaygıya sürüklenmemeli. bu kaygı okuma yazma sürecini de baltalayabilir. yeni bir sürece (okuma öğrenme sürecine) girmiş olmanın yarattığı kaygı haricinde bir de “okulda mı kalacağım ben, beni kimse almayacak mı” kaygısı yaşamamalı. (şunu eklemem lazım. bebeklik döneminden itibaren ebeveyn ile çocuk arasında güvene dayalı çok sağlam bir ilişki inşa edilmişse ya da 2 yaşlarından bu yana kreş, ana okulu gibi farklı sosyal ortamlar deneyimlemişse, yepyeni bir ortamda da olsa gecikmenizi, okulda bir yerlerde tek başına beklemeyi kaygı etmeyebilir. bunun da analizini en iyi ebeveyn yapabilir. her ebeveyn kendi çocuğunu bilir.)
yazdıklarımı şöyle özetleyebilirim: öğretmenle iletişim, evde verilen sorumluluklar, kendi işlerini kendisinin yapması, bir şeyler yapmak istediğinde fırsat tanımak, dinlemek ama yargılamamak, başkalarıyla karşılaştırmamak, ille de karşılaştırma yapılacaksa “önce ne yapabiliyordu/yapamıyordu, şimdi ne yapabiliyor/yapamıyor?” karşılaştırması yapmak…
birinci sınıf o kadar da gözde büyütülecek bir süreç değil. en temelden sorumluluklarını bilen, sınırları bilen, gayret eden bir kişilik hedefleyerek büyütmüşseniz, birinci sınıf sizin için büyük ihtimalle çok kolay geçecek demektir.
yeni okul yılının tüm çocuklar ve aileleri (ama özellikle de birinci sınıfa başlayan çocuklar ve aileleri) için güzel, kolay bir yıl olmasını diliyorum.