aile

çirkin bir çocuktan bir yıldıza…

(bu yazıyı daha önce instagram sayfamda paylaşmıştım. düzenleyip buraya da ekledim.)

alıntıladığım cümle iddialı bir cümle, kesici dişleri kendinden 10 cm önde olan bir kişi için ise çok çok iddialı bir cümle. (bakınız: aşağıdaki foto:)

bir yıl boyunca farrokh bulsana ile yatıp kalktık deniz’den dolayı. ben de oldum olası sevmişimdir (özellikle bohemian rhapsody ve innuendo gibi başyapıtlarını) ama deniz çılgınlar gibi dinlemeye başlayınca daha bir girdik içine. farrokh bulsara = Freddie mercury = (denizin ifadesiyle “fredi abi”)

şarkılarını zaten ayıla bayıla dinlemişimdir oldum olası ama çocuklarla hem meslek gereği hem de denizden dolayı daha çok vakit geçirmeye başlayınca aklımda başka bir soru belirdi: bu adam bu tiple nasıl bu noktaya gelebildi? çirkin bir çocukmuş (“yhaaa öyle deme amaaaaa” dediğinizi duyar gibiyim, ama öyleymiş:). zanzibar’da doğan ve fiziksel olarak bu kadar talihsiz olan bir çocuk nasıl oldu da bir efsaneye dönüştü? nasıl bir bebeklik ve çocukluk geçirdi, ergenlik döneminde ne yaşadı? maddi, duygusal ve ailevi koşulları nasıldı? (kafamda deli sorular!) 

araştırmaya başladım, ilgili filmi izledim, yetmedi (film star olduğu dönemlere odaklı bir film). ilgili bir kitap aldım, web’ten araştırdım vs. ve fark ettim ki, adamın hayatında hepimize ders olabilecek birtakım olaylar var. madde madde yazayım:

çirkinlik: inanmayacaksınız ama en büyük avantajı. sebebi çok basit aslında. eğer bir çocuk “sadece” fiziksel özellikleriyle girdiği her ortamda kabul görürse, sürekli “ay ne şeker şeysin sen öyle, hiiiiii gözlerin güzelliğine bak, ay o dudaklarını yerim ben senin” diye karşılanırsa o çocukta “aman zaten mükemmelim ben tamamım işte” düşüncesi hakim olmaya başlıyor. bu tür davranışlar çocuğa kendini geliştireceği alan bırakmıyor. freddie’de olan da bunun tam tersi. fiziksel özellikleriyle muhtemelen kabul görmediği (ya da göremediği) için kendini başka alanlarda geliştirme ihtiyacı hissetmiş.

yanlış anlama önleyici modül: hiçbir çocuk “tüh yaa kaşımı gözümü kimse beğenmiyor kendimi satrançta geliştireyim bari” demez. bunu yaşar ve “kendiliğinden” kabul göreceği ya da onu hayatta tutacak alanlara yönelir. bu süreç çocukta çevreden gelen verilerle içsel olarak ve toplumsal ilişkiler vesilesiyle oluşur. bu yüzden zaman zaman meslektaşlarıma da çok kızarım. öğrencilerinin önünde, onların da duyacağı şekilde “ay gözlere bak, ay saçlara bak” derler deliririm. çünkü büyük ihtimalle aile çevresinde sıkça duyuyor bunları, bırakın bari burada öğretmen(ler)inden duymasın, ki kendini başka alanlarda geliştirmek zorunda hissetsin. öğretmenin bu “güzelleme”sinin sınıfın “o kadar da güzel olmayan” öğrencileri açısından da çok büyük bir dezavantajı var. o “o kadar da güzel olmayan” çocuklar bir şekilde o güzel çocuklara söylenen güzel sözcüklere kulak misafiri oluyorlar. ve siz istediğiniz kadar sözle aksini söyleseniz de onların kafasında şu yargı oluşuyor: kabul görmem için güzel olmam lazım, diğer her şey bundan sonra gelir. büyük ihtimalle mercury de bunu yaşadı. onda ters tepti bu, hırslandı, kendini geliştirdi ve dezavantajını avantaja çevirebildi. ama pek az çocuk bu kadar şanslı. böyle bir süreç yaşayan çirkin çocukların çoğu aynaya bakıp “benden bi bok olmaz” kafasına girebiliyor.

sonuç: güzel çocuklara söylenen güzel sözcükler, güzel çocukları yerinde saydırır, o kadar da güzel olmayan çocukları (çirkin dememek için kasıyorum:) -birike birike özellikle de ergenlik döneminde- hayata küstürür.

güçlü aile bağları: filmde ailesiyle arasında sorun varmış da uzun bir süre küs kalmışlar gibi gösteriliyor ama işin aslı öyle değilmiş. çirkinliğinin büyük bir avantaja dönüşmesindeki en büyük etken çok büyük ihtimalle ailesi tarafından her daim desteklenmesi olmuş.

sonuç: ne olursa olsun çocuklarınızı destekleyin. çocuğunuzun yaşantısının tam olarak hangi anında “olsun ulan, arkamda dağ gibi ailem var” diyeceğini bilemezsiniz. buna manevi anlamda ne zaman ihtiyacı olacağını kestiremeyebilirsiniz. siz fiziksel olarak yanında değilken böyle hissetmesi önemli. bunu sağlamak da her koşulda vereceğiniz desteğe bağlı. freddie bu açıdan çok şanlıymış.

tutku: küçüklüğünden beri müzik diye tutturması ve ısrarla (elbette ailesinin de desteğiyle) bu tutkusunun peşinden gitmesi. gözü başka hiçbir şey görmüyormuş adamın. müzik konusundaki ısrarı onu bu noktaya getirmiş. hatta o kadar ki, bir ara müdür bunu yanına çağırmış, demiş ki, “dışarıda çok vakit geçiriyorsun ve derslerle ilgilenmiyorsun, şarkıyla türküyle hayatın geçiyor teeeeey tey” demiş (sıkı bir hendrix hayranıymış. müdür değil freddie:). “seni okuldan atacam farrokh” demiş. o gencecik freddie, müdürünü kovulmaması ve kendini başka bölüme (grafik bölümüne) geçirmesi konusunda ikna etmiş. müzikte ısrarcı olmuş ama sporda da çok ciddi başarılar elde etmiş. ya adam okuduğu yatılı okulda “tüm dallarda başarı” ödülü almış sporda. bakın tüm dallarda diyorum.

sonuç: hedef belirleme, kararlılık ve istikrar. bunları çocuk ailesinden alır.

maddi koşullar: babası ingiliz hükümeti adına çalışıyormuş ve bu sayede maddi imkanları da fena değilmiş. gittiği okullar da iyi okullarmış. (bu maddi kosullarda olmayip cok cok basarili olan ornekler de var. aaaa gordun mu bak paralari da varmis zaten demeyin.)

yaşam zenginliği: bu da çok önemli. kritik dönemlerini ailesinden ayrı yatılı bir okulda geçirmiş. onu hayata karşı güçlü kılan da büyük ihtimalle bu süreç oldu. (hatırlayın, zor koşullar güçlü bireyler yaratır.) el bebek gül bebek büyütülen çocuklardan -genellikle- etkileyici hikayeler çıkmıyor arkadaşlar. çıkmayacağı okul öncesinde ve 1. sınıfta bile belli oluyor. (her çocuktan etkileyici bir hikaye çıkacak diye bir kural da yok. hemen başınızı ellerinizin arasına almayın. ama “benim oğlum/kızım neden böyle” diye sorduğunuzda bir düşünün. “yaşamasına” fırsat vermiyor olabilir misiniz, sadece soruyorum:))

tabii bunların haricinde de, sesi güzelmiş, 17 yaşında ingiltere’ye taşınmışlar, bu onun için bir fırsat olmuş vs. bunlar da var. ama ingiltere zamanlarına gelinceye kadarki süreç farrokh bulsara’yı freddie mercury yapmış. 

freddie’nin yasadiklarinin bana anlattiklari ve hissettirdikleri bunlar. ama -altini cizerek soyluyorum, hatta durun çizeyim- bu onun özel koşullarıydı. o koşullara sahip her çocuk freddie mercury olacak demek degil bu (olması da gerekmiyor). her çocuk özeldir, her koşul o çocuğa ve çocuğun içine doğduğu o aileye özeldir ve -en önemlisi de- başarı, çocuğun öncesi ve şimdisi arasındaki farktır. 

dinlesenize 🙂

bu yazıyı paylaş: