eğitim

çocuğunuzu özel okula yazdırırken (öğretmenin yaşı ve tecrübesi dışında) nelere dikkat etmelisiniz?

eğitim ve okul seçimi söz konusu olduğunda soru genellikle “özel mi devlet mi?” olur. insanların geneli bu soruya “paran varsa özele gönder” şeklinde cevap verir. “özel mi devlet mi?” sorusunu sormuş, cevabı da “özel” olarak belirlemişseniz bundan sonraki süreçte aklınızı “hangi özel okul?” sorusu kurcalamaya başlar. kafanızda birtakım kriterler belirlersiniz, araştırma sürecinde bunlara tik atmaya odaklanırsınız. ama eğitime dışarıdan dahil olduğunuz (yani sektör içinde bir insan olmadığınız) için kriterleriniz öğretmenin yaşı, tecrübesi ve okulun eve yakınlığından öteye geçmez genellikle. ama bu süreç, çocuğunuz açısından da sizin açınızdan da başka (ve daha önemli) birtakım kriterleri olan bir süreç.

işte ben bu yazıda onları yazdım. eksik maddeler olabilir, buraya eklenebilecek başka kriterler illaki vardır. ben 20 yıldır özel okulda çalışan bir öğretmen olarak en önemli maddelerin aşağıdaki maddeler olduğu görüşündeyim. dahası, bunları 20 yıllık süre zarfında bizzat deneyimledim. ekleyebileceğiniz bir madde olursa ve yorum olarak yazarsanız hem benim hem de bu yazıyı okuyan ebeveynlerin bakış açısını genişletebilirsiniz.

öğretmen maaşları

diğer bütün kriterleri unutun. bu kriter diğerlerini döver. sebebi de çok basit. çünkü öğretmenin de geçinmesi, emeğinin karşılığını alması ve çalıştığı kurumda mutlu olması gerekiyor. bitmedi! maaşı vaktinde yatıyor mu, maaşından sebebini bilmediği kesintiler yapılıyor mu, maaşın bir kısmını iade etmesi bekleniyor mu, sigortası eksiksiz yatırılıyor mu?.. bunların hepsi çok çok önemli çünkü çocuğunuzla ilgilenecek olan kişinin her şeyden önce maddi açıdan kendini güvende hissetmesi gerekiyor. mümkünse bu kritere “tik” atmaya bakın. (bu konuda kurum içinde bir yakınınız ya da tanıdığınız yoksa çok bilgi sahibi olamayabilirsiniz, farkındayım. ama 2 yaşlarındaki çocuğunuzu ileride özel okula yazdırmayı düşünüyorsanız medyada okullarla ilgili çıkan haberleri takip edebilirsiniz, gözünüze birkaç okul kestirip sosyal medya hesaplarını takibe alabilirsiniz, şikayet sitelerindeki ya da google haritalardaki yorumlara göz atabilirsiniz. bu tür girişimler sizi iyi kötü bilgi sahibi yapacaktır o okulla ilgili.)

ast üst ilişkileri

kastettiğim sadece yönetici-çalışan ilişkisi değil. kıdemli çalışanlarla yeni başlayanlar (yani çömezler:) arasındaki ilişki aynı zamanda. kurumsal okullarda kimse kimseye amirlik “taslamaz” (kişisel deneyimim). çünkü buna ihtiyaç olmaz. zaten hepsinden önce kurumun insan kaynakları birimi çok titiz davranır ve kurum kültürünü bilen ya da bu kültüre uyum sağlayabilecek kişileri işe alır. böyle olunca da kimse kıdemliyim diye hava atmaz ya da “çömez” olduğu için kendini ezik hissetmez. gözlem yapma şansınız varsa bu ilişkiler de size okulun yapısı hakkında ipucu verebilir.

öğretmene yapılan yatırım vs eşyaya yapılan yatırım

eğitim bilmediğiniz bir alan olduğu için ilk aşamada görselliğe odaklanıyor olabilirsiniz. ama lütfen yüzme havuzuna, lüks veli bekleme koltuklarına, son model akıllı tahtalara kanmayın. okulda bunların hepsi olabilir. ama sonuçta çocuğunuz öğretimi öğretmen(ler)le sürdürecek. dolayısıyla öğretmen niteliği çok önemli. iyi bir kurum, her yıl fiziksel koşullarına milyonlarca lira harcamak yerine, öğretmenine yetkin, uzman kişilerden eğitim aldırmayı tercih eder (öğretmene yatırım). bu, ölçme değerlendirme, öğretim yöntem ve teknikleri, uzaktan eğitim araçları vs herhangi bir konuda olabilir (günün koşullarına bağlı olarak da değişir). burada önemli olan, okulun, kendini geliştirmesi için öğretmenine fırsatlar sunması, buna bütçe ayırması ve öğretmenini teşvik etmesidir. (“iyi bir kurum fiziksel koşullarına hiç yatırım yapmaz” demiyorum. her kurum eskiyen ders materyallerini mümkünse yenilemeli. ama eğitim yuvası olmaktan ziyade ticarethane olan kurumlar öğretmene “geçici” gözüyle bakıp “kalıcı” olan okul eşyalarına yatırım yapmayı tercih edebilir. kurumun bu dengeyi iyi kurması, harcamalarını öğretmenleri lehine yapması gerekir.)

“hocam siz kaç yıldır burada çalışıyorsunuz?”

soruda vurgulamak istediğim nokta öğretmenin kıdemi değil. bir öğretmenin, çocuğunuzu yazdırmayı düşündüğünüz okulda 8-10 yıldır çalışıyor olması, çalıştığı kurumla ilgili memnuniyetine ve kurumun sağladığı “konfor”a dair ipuçları barındırabilir. konfor derken de, verdiği maaşı, sağladığı sosyal hakları, kurum içi iletişimdeki netliği ve rahatlığı kastediyorum. bu koşullarda çalışan öğretmen çalıştığı kurumu seviyordur ve kendini oraya ait hissediyordur. bu aidiyet hissi hemen oluşmaz, yıllar geçtikçe oluşur ve öğretmen(ler)in çocuğunuza olan ilgisini katbekat artıracak önemli bir unsurdur.

öğretmenin haftalık ders saati

öğretmenlerin ders saatleri haftalık olarak ifade edilir. bir öğretmene “kaç saat derse giriyorsunuz?” gibi bir soru sorduğunuz takdirde genellikle 20, 23, 25 gibi bir cevap alırsınız. bu, 5 iş günü süresince girdiği ders saati sayısıdır. (bu sayıyı 5’e bölerseniz günlük ortalama kaç saat derse girdiğini bulabilirsiniz.) bu sayı ne kadar yüksekse öğretmen -muhtemelen- o kadar çok yoruluyor demektir. (öğretmen 6 gün çalışıyorsa ders saati daha çok olur.) örneğin ders saati sayısı 40’lara, 45’lere çıkıyorsa o kurumda iki kişi yerine bir kişi istihdam ediliyor olabilir. “iki kişilik çalışan” bir öğretmenin nefes alacak zamanı dahi olmayabilir. çalıştığı kurum bir de üstüne öğretmeninden ev ya da iş yeri (yani veli) ziyareti gibi anlamsız isteklerde bulunuyorsa (bunu da size çok güzel bir şeymiş gibi pazarlıyorsa) o öğretmen büyük ihtimalle orada mutlu değildir. bunu da bir kriter olarak belirleyebilirsiniz.

vakıf okulu vs patron okulu

diğer pek çok koşulu da etkileyen bir kriter bu. her koşulda geçerli olmamakla birlikte, bir özel okul öğretmeni açısından hedef “genellikle” bir vakıf okulunda çalışmaktır. çünkü kurumsaldır, maaşları daha yüksektir, özlük hakları daha iyidir, kendine (ya da ailesine, ilgi alanlarına, spora, sanata vs) ayırdığı vakti (hafta sonunu, mesai dışı saatleri vs) işe ayırmanı beklemez, kendini daha rahat ifade etmene olanak tanır, öğretmenin sözleşmesinin yenilenip yenilenmeyeceği bir kişinin kararına bakmaz, öğretmeni ve öğrenciyi değerlendirme kriterleri daha nesneldir, hem öğretmen hem de veli açısından ücret politikaları bellidir (kişiye bağlı olarak değişmez, pazarlığa açık değildir). tüm bunlar zannettiğinizden daha önemlidir (değilse de olmalıdır).

“aaa orhancım biz daha ucuza yazdırdık, sizden çok istemişler!”

özellikle kurumsal olmayan (ve daha çok yerel) okullarda bu sözü bir yakınınızdan işitme ihtimaliniz bir hayli yüksek. sistemini oturtmuş kurumsal okullarda böyle bir şey söz konusu olamaz. eğer bir indirim söz konusuysa da gerekçesi bellidir (peşin ödeme, kardeş indirimi, erken kayıt, spor ya da başarı bursu vs). o belli gerekçeler dışında kimseye ayrıcalık tanınmaz. bunu prensip edinmiş okulların (genellikle) öğrenci kaygısı da olmaz. ek olarak, eğer velilere böyle kişisel imtiyazlar tanınıyorsa öğretmenlere de tanınıyor olabilir. yani x öğretmen yıl sonu görüşmesinde azıcık bastırıp bir sonraki yıl için daha yüksek maaş “koparabilir”. bu da kurumsallığı zedeleyen bir durumdur.

“biz şu her adım başı reklamını gördüğümüz okula yazdırdık zeynepcim”

(ileri derece subjektif görüşler içerir) aslında direkt yazdırmama sebebidir. bir okulun çok reklam yapıyor olması, o reklama ihtiyacı olduğunu gösterir (bir özel kurumun reklama ihtiyacı olabilir, ama coca cola’dan ya da arçelik’ten değil bir eğitim kurumundan bahsediyoruz, unutmayın:). buradan, hiç reklam yapmamalı anlamı çıkmasın ama reklam dediğiniz şey ciddi bir bütçe gerektirir. bu kadar büyük bütçeyi tanıtıma ayıran bir okul aynısını (genellikle) çalışanları için yapmaz. böyle okullarda öğretmen değişimi çoktur ve çalışma süreleri kısadır. bu, kendini oraya ait hissetmemekle ilgili de bir durumdur öğretmen açısından. öğretmenin “iki yıl çalışır ayrılırım” diye çalışmaya başladığı bir okulda verimli olması pek mümkün değildir. (duvara çentik atarak gün sayıyor olabilir.)

sonuç

uzatmayacağım. okul araştırmasına giriştiğinizde mümkünse bu maddeleri de kriter olarak ekleyin listenize. reklama, koltuğa, masaya, sandalyeye, havuza, veli ziyareti gibi saçmalıklara kanmayın. eğitim, ticaret odaklı yerlerde, esnaf zihniyetli yöneticilerin liderlik ettiği(!) binalarda değil, eğitim odaklı, çocuk merkezli bakabilen yöneticilerin olduğu kurumlarda olur.

bu yazıyı paylaş: